24 Kasım 2011 tarihli Cumhuriyet gazetesinin kitap ekinde yayınlanan bir yazıda Schiller’in dâhiyi saf ve düşünceli olmak diye nitelemesinden hareketle, Orhan Pamuk’un da saf ve düşünceliyi bütünleştirdiği anlatılmış, böylece bir dahi olduğu ima edilmiş. Makalenin yazarı profesör, çevresine iyi bakmadan onu Türk edebiyatının en büyük yazarı gibi göstermiş.
Benim de kendimi ‘Tehlikeli Düşünceler’ adlı kitabım vesilesiyle Türk edebiyatının en büyük yazarı olarak ilan ettiğim hatırlanırsa, bu münasebetsiz yazı şahsım için kabul edilebilecek bir şey değildir. Açıkçası beni böyle ikinci sıraya itmelerine izin veremem.
Bu yüzden Orhan Pamuk’u lafla değil, eserleriyle bir dahi olduğunu göstermeye çağırıyorum. Böylece tartışmaya gerek kalmaz.
Şöyle ki:
Schiller, saf ve düşünceli yazar, insanı şaşırtarak eğlendirir, ona sürprizler hazırlar dediğine göre, Pamuk’un romanlarının eğlenceli olması gerekir. Eserlerinde bizi eğlendirdiği yerleri görmek isterdik doğrusu. Ayrıca kitaplarında ne gibi sürprizlerle karşılaştıklarını hayranlarının bulup bize söylemesi gerekir.
Schiller yine ‘Dâhinin çocuksu olmasından dolayı anlatımları törelere karşıtlıktan ötürü gülmeye yol açar’ demiş. Pamuk da çocuksu olduğunu iddia ettiğine göre, hayranları romanlarında kendilerini güldüren yerleri işaret etseler, biz de gülsek.
Schiller ayrıca, ‘Dahi, bu saf zariflik ile en yüce, en derin düşünceleri dile getirir’ diyor. Bu durumda Orhan Pamuk sevenler, onun kitaplarında bu yüce, derin düşünceleri bulup bize söylemekle yükümlüdürler.
Dahası profesör makalesinde, ‘Dahi tanrısalı üretmeye çalışır. Bu uğraş tıpkı Orhan Pamuk’un yaptığı gibi’ diyerek onun tanrısalı ürettiğini söylemektedir. Öyleyse Orhan Pamuk âşıkları onun romanlarında nerede tanrısallık bulunduğunu bize gösterseler de bilgilensek.
Kısaca yazar Schiller’in tarifini benimsemiş görünüyor; ama biz onun eserlerinde bu tarife uygun bir şey göremiyoruz.
Bundan şu çıkar: Orhan Pamuk eğer kendi kendini kandırmıyorsa, düpedüz okurlarını aldatıyor demektir. Zaten benim iddia ettiğim de bu. Eğer yalansa, buyursun doğru olduğunu göstersin. Elbette o bu ithamın altında kalmayacak, Mozart’ın karşısında Salieri’nin düştüğü durumlara düşmeden, asil bir insan gibi gereğini yapacaktır.
İşte bu ihtimali düşünerek ve kaçmasına meydana vermemek için -çünkü kaçması birincilik koltuğunu bana bırakması olur- onu düelloya davet ediyorum. Başka bir deyişle ben kendimi en büyük yazar olarak ilan ettiğimde, başka yazarların benim karşımda yapması gerekip de yapmadığını yapıyorum.
Eğer bu davetime karşılık vermezse onuruna büyük bir darbe indirmiş olur. Şerefli bir insansa kendisi hakkında söylediklerimin altında kalmaz.
Kaldı ki, bu düelloyu kabul etmesi onun yararınadır. Çünkü Orhan Pamuk Nobel ödülü almış olsa da birinci seçilmek için bugüne kadar kimseyle yarışmış değildir. Buyursun benimle yarışsın. Hiç kimse yeneceği bir savaştan kaçmaz. Böylece iftiracıları susturmuş olur. Üstelik onun için değersiz biri olmam menfaatinedir. Öyle ya, o şu an en tepede duruyor, ben ise en aşağıdayım. Ama ya onu düelloya davet eden Saf ve Düşünceli Romancı kitabında enayilikle suçladığı köy romancıları (s.19) ya da bu suçlamayı asıl üzerine alması gereken, Orhan Pamuk’un ‘Yoksul bir Türk köyünde bile bir Hamlet ‘in var olabileceğini gösteriyor’ diye alay ettiği, batı dışı gördüğü Yaşar Kemal olsaydı? (s.51)
Yani sırf ben Yaşar Kemal olmadığım için onun bu düelloyu kabul etmesi gerekir. Böylece kolay yoldan zafer kazanmış olur, fena mı? Elbette bunun kitaplarla yapılan bir edebiyat düellosu olduğunu söylemeye gerek yok. Düello lafıyla bir zekâ ve yetenek çarpışmasından söz ediyorum.
Buna rağmen benimle karşı karşıya gelmekten kaçınırsa, o zaman profesörün kendisine yakıştırdığı payeyi benden çalmış durumuna düşer ki, bu durumda hırsızların yapması gereken çaldıklarını sahiplerine iade etmektir.
Derhal hiçbir büyüklük iddiası taşımadığını, profesörün yanıldığını açıklasın. Elbette affetmek olgun insanların şanındandır, o zaman ben her ikisi affederim. Ama yapmazsa, beni alt etmeden bu payeyi kendisine bırakmayacağımı bilsin.
Ben Yaşar Kemal gibi ucu bana dokunan sözlerin altında kalacak değilim. Çünkü ne yalan söyleyim, profesörün yazısındaki bütün Orhan Pamuk övgülerini kendime hakaret saydım. Nasıl kendini dahi ilan ettirir? Hem de makalesinde bir okul talebesinin bile yapmayacağı hataları yapan bir profesöre. Bunun hesabını bana vermeleri gerekir.
Bugüne kadar yaptığı gibi ödüllerinin arkasına saklanmasın. Geçimini iki yüzlülükle sağlayan adi gazetecilerden dalkavukluk dilenmesin. Başkalarını üzerime salmasın. Karşıma cesaretle çıksın. Önümden kaçmadan, benimle dövüşsün.
Düelloya davet eden taraf ben olduğum için hasmımın silahlarıyla çarpışmayı kabul ediyorum. Madem Schiller’e hayranmış, samimi olduğunu göstersin bize.
Schiller, saf bir romancının bizi bir çocuğu güldürdüğü gibi güldürebileceğinden söz ediyor ve Pamuk iddia ettiği gibi saf romancıysa yazdıklarıyla bizi güldürebilir. Onun Schiller’e aşkını kanıtlamasının başka yolu yoktur.
Eğer Harvard Üniversitesindeki alık dinleyicilerine yutturduğu gibi bir yazarsa böyle bir vaat de bulunsun. Profesörün hatırı için yapsın bunu. Elbette ün ve zenginlikte herkesi geride bırakan bir yazardan başka yazarların yapamayacağı şeyler yapması beklenir.
Bana sorarsanız bu dünyada en zor şey, insanları içten güldürmektir. Bu edebiyat sahasında taklit edilemeyecek tek meziyettir. Ama bir komedyenin değil, Schiller’in tarifi uyarınca bir çocuğun güldürdüğü gibi güldürmek. Yani bunu bayağılığa düşmeden, kendisi gülünç olmadan yapmak. Çünkü insanlar komedyenleri izlemeye gülmeye hazır gidiyorlar, onlar da kendileri gülünç olmadan insanları güldüremiyorlar. Kaldı ki, bizi bugüne kadar bir kez bile güldürmeyi başaramayan birinin kendini büyük yazar saymasını aklım almıyor.
Derhal bu eksikliğini gidersin. Öyle ya, günümüzde okurlarını güldürmeyi vaat edebilecek kaç yazar var?
Dilerse benim yaptım gibi komik bir eseri alıp daha komik bir hale soksun. Bilmiyorum sayın yazarı yeteneği bu çok zor işin üstesinden gelir mi? Eğer profesörün makalesinde yazdıkları doğruysa üstesinden gelebilir. Ama söz vermezse bunu yapamayacağı için söz vermediğini okurları bilsin. Böylece ithamlarım doğru olacak, profesör yalancı çıkacaktır. O da öğrencilerinin önünde rezil olmak istemez sanırım?
Ben o sevgili profesörü teselli etmeyi üzerime alıyorum. Eğer Orhan Pamuk’a küserse, söz, ben kendisiyle barışırım.
Evet. Schiller’in tarifi uyarınca onun okurlarını güldürmesine karşılık, ben de okurlarımı güldürmeyi vaat ediyorum. İki komik roman yazarak iki kez yenilmeyi göze alıyorum. Eserlerim Orhan Pamuk’inkiler kadar kusursuz olmayacaktır elbette. Sonuçta Nobel ödülünü ben almadım. Ama unutulmasın ki, insanları güldürmeyi başaran eserin kusurları affedilir.
İlki yazıldı bile yayınlanmayı bekliyor. O da aynısını yapsın. Okuru kim daha çok güldürmeyi başarırsa, bu düelloyu kazanan o olsun. Kaybeden şarlatan olsun.